ÖLÜMÜNE BİR METO’FOR (FOR METO)

Cehenneme
atlar gibi, Altı Ocak günü alev alev yanan şehre süzüldü, ya da bu ikircik onun
hayatında hep vardı; ocağına, Meryem Ana’sının kutsal kucağına atladı.
Birini alana
bir diğerini de yanında hediye veriyoruz bu canına yandığımın Karaköy
vapurunda.
Ne olursa
olsun, artık klişelerimle dalga geçtiğinde utanacağım, bu yargıyı teslim edebileceğim
bir yer altı mihenk taşı yok. İstediğim kadar abartılı, şatafatlı, okuyanları
utandıracak benzetmeler, metafor yağmurları yapabilirim.
(Derin bir
yara acısı.)
Metin
Kaçan’ın atladığı haberini okuduğumda ağzım açık kaldım. Uzun süre öylece,
çeneme kramp girmiş gibi, kramp girmiş boşluğa takıldım.
Yazsan
olmaz, yazmasan hiç olmaz insan, Metin Kaçan.
Bir
benzerleri daha olamayacak Kaçan’lardan en küçükleri Fatih’le yakın arkadaştım.
Metin Kaçan’sa hep uzaktan; bir şekilde Trainspotting doksanlarımızın Kuzuların
Sessizliği hapishanelerinin maskeli Anthony Hopkins’iydi; hem güvenilir ve
sağlam, hem çok korkunç ama bir yerden çok tanıdık, Metin Kaçan.
Ama asla
gariban değil. Yani gariban hiç değil.
Metin Kaçan
katiyen gariban değildi.
O hep çok
tehlikeli ve kim olduğu hep flu kalmış hayaletli ve köhne köşkün arada kırmızı
ışıklı bakan ve her zaman ama her zaman şefkatle gülümseyen, her an bir hinlik
yakalamış gibi müstehzi bakan kontu gibiydi. Her an gülümseyen bu hali ona
asalet katardı. Aklımda hep o gülümsemesiyle kalacak pek çoklarının aksine, bu
yüzden çok şanslıyım.
Bir
röportajında para hakkında “En önemli şey artık para” diye inanmadan konuşmuş
olabilir ama büyük ikramiye çıkan bir bileti cigaralığını yakarken kullanabilecek
nadir insanlardan biri, büyük bir hedonistti Metin Kaçan.
Haberin
şokundan sonra kalbime üzüntüden bir ağrı girdi. Sebebini bilmediğim yoğun bir
pişmanlık; o soğukta atlarken hissedebilecekleri yasak bölgesine girip, korku duvarını
aştıktan sonra gelen mutluluğu duymaya çalıştım. Rüzgarı bu kadar şiddetle,
dönüşü olmadan içinden geçirmek nasıl bir duyguydu.
Kulağında
ölüme yakışır coşkulu bir müzik olmadan nasıl atlamaya cesaret etmişti, acaba o
müziği gaipten duyuyor muydu, acaba atlatanından mı içmişti, acaba bir anda mı
karar vermişti, acaba suçluluk mu duyuyordu, yetersizlik mi, anlamsızlık mı,
yalnızlık mı, yoksa hepsinin birden kör düğüm olduğu yer mi, yoksa bir anda
gelen muhteşem bir rahatlama hali miydi.
Vardı bir
bildiği.
Yıllardır
görmemiştim; gençlik yaşlarımdan aklımda kalan, Dolapdere’nin çok acayip
karanlık dehlizlerinden birkaç önemli sahneyi, iyi aile çocuğu zıpçıktı bir
başka arkadaşımla bana gezdirmiş, aslında sigortacı olmamız gereken
hayatlarımızı yüzümüze daan diye vurmuş ve o kadar ki, bu memur hayatlarımızın
güvenli duvarlarını eve dönünce öpmüştük.
Boğaz köprüsünün
çelik halattan telleri kalbimizi zangır zangır titretip ölümün sazları ağıt
yakarak her an sessizliği yırtarken ve Meto’nun dinmeyen ve bilinmeyen acı ve
öfkesiyle uyum sağlamaya çalıştığı ve hapishanelerimizin anahtarlarını eksik
eteklerinin mahrem yerlerine saklamış İstanbul artık her köprüyü geçişte daha
fazla İstanbul ve köprü artık yetmiş metreden bir yer altı türbesi.
Coşku
bağımlılarının tek sebebi umut ve heveslerini terbiye eden edepsiz ve haddini
aşan bir öğretmen gibi seni adam yerine koymadan rüzgarlarında oradan oraya
uçuruyor, yüzünü gözünü yerlere sürtüyor, üzerinde sigara da söndürüyor,
susturucu takıp kafana tetiği de çekiyor, şehvetinden daha neler ediyor o hep
aynı şeyleri anlatan bunamış hayat, evet.
Metin
Kaçan’dan sonra eski tüfek arkadaşlarımla araştık, başsağlığı dileştik,
hepsinin ortak sözü “Meğer ne çok seviyormuşum herifi” oldu. Bizlerin de bir
gün öleceğini ve çok üzülündüğünü fark edip birbirimizle dikkatle ve hürmetle
konuştuk.
Keşke o da
duysaydı da dalgasını geçseydi.
Huzur içinde
uç Metin Kaçan.
Her ne yapmış
veya yapmamış olursan ol.
Huzur içinde
uç.
Ah be abi…
Ulaan...
YanıtlaSilgeç bir fındık sekiz, veya gözünde yanan ıslaklık...
YanıtlaSilDikkat.
YanıtlaSilKisisel is için bir kredi ihtiyaci mi? hemen tamam da kredi transferi için simdi (igein_h_yizevbekhai@admin.in.th): evet bu email irtibata geçerseniz.